21 Ekim 2011

Yağmur, gün batımı, gökkuşağı.



Tabiatın bu üç harikası ile kendini gösterdiği bu akşamda, eve dönüş yolculuğunda manzarayı seyrederken içimden geçen tek şey doğa ile iç içi yaşamaya karşı duyduğum aşırı özlem ve arzuydu? peki bu arzumun peyda olduğu yüreğimde çalışmak neredeydi acaba! ikisi bir arada olamaz mı? İstanbul'da bunu yapmak çok mu zor!

Hayat bence bu olmamalı! Refah düzeyi yüksek bir ülke ne zaman oluruz acaba!
Çehov'un bir sözü "Bizi çalışmak kurtarır" daha orta okul yıllarından aklımda kalmış çokta aman aman bir söz de değil ayrıca ama o dönemki şartlarında söylenmiş bir söz olsa gerek.
Ama şimdi ne kadar değerli geliyor bana bu düşünce evet gerçekten bizi çalışmak kurtarır... Oysa biz maalesef toplumca tatil olsa da yatsak, işyerinde geyik yapsak diye bakıyoruz sürekli.

Her ne kadar zorlansam da çalışan kadın olmak, iş ile ev arasındaki o uzun yolda müziğimle gidip gelmek, işe koyulduğumda tüm dünyayı unutup tutkuyla sevilecek bir iş olmamasına rağmen onu tutkuyla yapabiliyor olmak, ortaya bir şeyler çıkarmak, işler düzgün gitmediğinde bunun suçunu önce kendimde aramak, birbirlerine her fırsatta üstün çıkmaya ve laf koymaya çalışan muhatabım insanlar karşısında gösterdiğim sakin tavırla ve gülümsemeyle (çoğu zaman, bazen ben de çemkirebiliyorum : ) onların yaptıklerı bu çirkin davranışı düzeltmeye çalışmasına tanık olmak, çalıştığım ortamda müdür olmayıpta müdür gibi davranmaya çalışan bir yığın insan arasında müdür olupta hiç müdür gibi değilsiniz eleştrilerine sevgiyle gülümseyerek cevap veriyor olmak hepsi hemde hepsi inanılmaz keyif veriyor bana.

İşte çalışmak, ter dökmek, emek vermekten çok, gereksiz ama hayatınıza bulaşmaktan geri durmayan bir çok şeyle mücadele içinde olmak asıl insanı keyif almaktan uzaklaştıran, hakkıyla yaşamak için, çalışmak için, çocuk yetiştirmek için, kendini sürekli güncel tutmak,okumak yazmak için, hobileri ile uğraşmak için, gönüllü yardımlarla insanlığını paylaşmak için harcaması gereken yaşam enerjisini, insanoğlu maalesef bu günlerde, başkalarına karşı kendini ve hakkını savunmak için, trafikte sakin kalmaya çalışarak, saygısız insanlara haddini bildirmeye uğraşarak, yapamadığında da söylenerek, saçma sapan yollarda yürümeye çalışarak, beton beton beton yığını içerisinde nefes almaya çalışarak, gazete haberlerinde duyduğu feci haberlere karşı anksiyetesine sahip çıkmaya çalışarak, çocuğu, ailesi kendi için endişelenerek, çevresindeki olumsuz insanlarla mücadele ederek ,etmese de etmeden sıyrılmak için efor sarfederek, tv önünde, bilgisayar başında vakit öldürerek harcıyor ne yazıkki.

Yaşam enerjisini ve onun akışını positif stabil tutabilmek şimdiki hayat şartlarında gerçekten çok zor, sürekli mücadele ve koşuşturmaca içerisinde olmaktan kaynaklı şu cümleyi kurmuştum; "Hayat bence bu olmamalı! Refah düzeyi yüksek bir ülke ne zaman oluruz acaba!"


Mutluluk ve keyif, sahip olduğumuz hayat şansımız (canımızın bizde olması) gibi pamuk ipliğine bağlı aslında. Insan yeterki bu hayata nasıl bakmak istediğini bilsin. Tabi temel bir takım yaşam gerçekleri bunun dışında kalıyor maalesef, kayıplarımızdan bahsediyorum onlara metanetle katlanabilmek gerçekten de zor....



Geçenlerde Oğuz, arkadaşı Nehir ve arkadaşım Eylem ile "zaman çalanlar" konulu bir tiyatroya gittik, zaman hırsızları insanların zamanını çalıyorlar ve kendi zamanlarına katıyorlardı...
Tiyatro Oğuz'un pek ilgisini çekmedi, çünkü henüz zaman kavramı yokken, zaten hayatın her anından keyif alan küçük bir çocukken zamanın çeşitli gereksiz uyaranlar tarafından çalınıyor olması onun çokta düşünüp hayal edebileceği bir şey değil ama ben bu tiyatrodan gerçekten tokat gibi bir ders aldım, bu dersi nasıl ve ne zaman hayatıma akuple edebilirim bilemiyorum ama.....

"Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşamanın yollarını aramayı alışpkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, ve daha sonra istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar."

M.Kemal Atatürk

Fotoğraflar 30.09.2011 de çekildi.

0 yorum:

Bakış Açımız

İnsan ömrü ne kısa, oysa ki ne kadar çok şey var hayatta yapılacak, yaşanacak. 24 saate bir 24 daha eklense ve 2 günü 1 gün gibi, sevdiğimiz her şeyi 2 kere daha fazla yada 2 kat daha uzun yaşasak keşke.
Diyeceksiniz ki o zaman acılarda 2 kat olacak. Diyeceğim ki olmasa... Hayal bu ya acılarda 2'ye tam bölünebilse ve 1 yarım olsa bize kalan...
Acılara etkisiz eleman muamlesi yapıp, mutlulukları hep 2 ile çarpmaya çalışmak, sorunlara eşit zaman verip fazla üzerinde durmamak lazım hayatta ki bize verilen sürede bu sınavın tüm sorunlarını çözüp geçer not alabilelim.
Gerçi geçer not alsakta sonuç ne ki sınıf geçmek mi iyi bir hayata terfi etmek mi. Yok öyle bir sıralama tek amaç bu sınavı en az yürek acısıyla tamamlamak....son bardak suyumuzu içmeden, yıllar devirmiş o gözleri kapatmadan geriye dönüp baktığında hafıza son kez, en az kalbi kırmış olmalı insan, en az günahı işlemiş ama en fazla gezip/görmüş, en fazla sevmiş ve sevilmiş olmalı... ve bu hayatın üzerine bir bardak su içip öyle dalmalı son uykuya .... gy
Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.

Benjamın Franklin

Kaç Tık