30 Ocak 2010

15. ay raporu

Bir yerde artık senin neler yapabildiğini yazmayı bırakacağız gibi geliyor, öyle çabuk değişiyor, gelişiyorsun ki.
Konuşamadığın için verdiğin tepki efektlerini burada anlatmak çok zor ve ne yazıkki sen kameraya da almamıza müsaade etmiyorsun :(
Bugün çalışan çamaşır makinesinin sesini duyunca onu görmek istediğin uuu deyip parmağınla banyoyu işaret edip sonrada elini lamba takar gibi sağa sola çevirmen(makinenin döndüğünü işaret ediyor) beni deli etti...
Artık neredeyse herşeyin farkındasın. Terliklerimizi ayağımıza getiriyorsun, ne nereye takılır, nereye uygundur, (kapaklar, fişler prizler, düğmeler...) hemen keşfediyorsun. Mama sandalyene tırmanıyorsun. Deli gibi havuç yiyorsun, gördüğünde afetmiyorsun.
Anneannenin evindeki kapıları bile açmaya başladın. Tencere ve kapakları en sevdiğin oyuncakların.
11,15 kg ve 80 cm'sin.
Perşembe günü su çiçeği aşısı oldun.
Arada doktor sana ne yaptı dediğimizde cıss diyorsun tabi keyfin gelirse...
Sana aşığız, azıcık yorsan bizi evet kabul etmeliyiz ki uyusa da azcık dinlensek diyoruz, ama uyuduğunda da ne zaman uyanacak uyansa da azcık öpsek, koklasa, seyretsek diye bekliyoruz.
Bir insan için resmen bir bağımlılıksın, olmazsan olmazımız sın.

Kartal park ve romantik baba oğul gezisi

28 Ocak 2010

Kimsesiz çocuklar....

Bu sabah güne iyi başlamıştım ama montessori grubundan aldığım bir mail ile şu an gözlerim dolu dolu oldu....
İşyerimdeyim ve kendimi zor tutuyorum.
Bir şeymi oldu hayır, sadece bir şeyi sağolsun gruptaki üyeler bana hatırlattılar... Bana ve benim gibi diğer insanlara da, kendisinden izin almadım ama eminim bunun için izin istemem gerektiğini kendiside düşünmeyecektir. Açalya 27 Ocak tarihli yazısında çocuk esirgeme kurumları ile ilgili bir yazı paylaşmış. Kendisini tanımıyorum ama böyle bir konuyu blog ortamına taşıyıp bizlere hatırlattığı için teşekkür ediyorum. gelen grup maillerinde gönüllü annelik konusunda tecrübeli annelerin yazdıkları da beni çok fena yaptı. Galiba anne olduktan sonra bu konulardaki duygulanma, üzülme, iç sızlama eşiğim bayağı düşmüş, ne duysam ne görsem ağlar hale geldim ::(

Gönüllü anne olmayı çok isterdim ama annelerin de dediği gibi bu keyfin geldiğinde yapılacak birşey değil kesinlikle, bunun için zamanım hiç yok ki, zaten olsada ben kesinlikle bu duygusallığı kaldırabilcek kadar güçlü bulmuyorum kendimi en azından şu an....
Ama kızkardeşimi, erkek kardeşimi yeğenlerimi, dostlarımı, tanıdık tanımadık herkesi bu konuda hatırlatma yapacağım. Bir gün bende o cesarete kavuşurum umarım.

26 Ocak 2010

Diş fırçalama alıştırmaları (tabi macunsuz)

25 Ocak 2010

Bu da işyerimden kar manzarası.


İstanbul'un en sosyetik yerlerinden birinde ofisimiz ama şu manzaraya bakın, gerçi kartpostal gibi çıkmış, şehrin fakir mahallesi kartpostalı :(

Blog arkadaşlığı ödülü


Sevgili blog arkadaşlarım suinci ve chido's bana Blog Arkadaşlığı ödülünü gönderdiler. Ancak bugün yazabildim. Çok ama çok memnun oldum. Kendilerine teşekkür ediyorum.

24 Ocak 2010

Seni pazar çantası ilan ediyorum...

Poşetlerin deli gibi kullanılmaya başladığı şu son zamanlarda, naylon poşetlerin sarfını kendi adımıza biraz azaltmak adına bir fuardan edindiğim bu çantayı her pazara çıkışımızda yanımızda götürmeye çalışıyoruz.

Kapak kumbarası aktivitesi


Buda kapak kumbaramıza kapak atma aktivitemiz (günlük süt şişelerinin ve su şişelerinin kapakları).
Ona bir süre sonra sıkıcı gelsede ilk başlangıçta bir süre vakit geçirebiliyor.

Her yerde kar var, kalbim İstanbul'da bugece....



Bu kışın ilk karı düştü nihayet her ne kadar cm leri bulmasa da...
Hoşgeldin kar, seni görmek ne güzel, özlettin kendini....
Ben çocukken Erenköy'de kocaman bahçeli bir köşkte oturuyorduk, kiracı olarak :( hatırlıyorum, kar yağardı dizlerimize kadar, günlerce kartopu oynardık, mahallemizin bütün çocukları, hep beraber...Eve girdiğimizde buz gibi olmuş ayaklar eller....
Hemen kıyafetler çıkarılırdı kapı önünde, soba kenarına kurulurduk.... sıcacık :)
Şimdi camdan dışarı bakıyorum, yılın en çok karı yağıyor İstanbul'a ama ne kar var ortalıkta ne de çocuk..... Tabi bu İstanbul için geçerli, kardan sokağa çıkamayan çocuklar da var Trakya da Anadolu'da....İşte böyle zamanlarda çocukluğumu özlüyorum...

Oğluşum şekerleme yapıyor, bense camın önünde dışarıyı seyrediyorum belki de bu onu son görüşüm :)) açtım bilgisayarı, olmayan kar için nameler diziyorum :) elimde bir fincan kahve, ocakta nefis bir yemek....
Ne romantik, kar, kış sizi seviyorum, yine gelin olur mu....

Bakış Açımız

İnsan ömrü ne kısa, oysa ki ne kadar çok şey var hayatta yapılacak, yaşanacak. 24 saate bir 24 daha eklense ve 2 günü 1 gün gibi, sevdiğimiz her şeyi 2 kere daha fazla yada 2 kat daha uzun yaşasak keşke.
Diyeceksiniz ki o zaman acılarda 2 kat olacak. Diyeceğim ki olmasa... Hayal bu ya acılarda 2'ye tam bölünebilse ve 1 yarım olsa bize kalan...
Acılara etkisiz eleman muamlesi yapıp, mutlulukları hep 2 ile çarpmaya çalışmak, sorunlara eşit zaman verip fazla üzerinde durmamak lazım hayatta ki bize verilen sürede bu sınavın tüm sorunlarını çözüp geçer not alabilelim.
Gerçi geçer not alsakta sonuç ne ki sınıf geçmek mi iyi bir hayata terfi etmek mi. Yok öyle bir sıralama tek amaç bu sınavı en az yürek acısıyla tamamlamak....son bardak suyumuzu içmeden, yıllar devirmiş o gözleri kapatmadan geriye dönüp baktığında hafıza son kez, en az kalbi kırmış olmalı insan, en az günahı işlemiş ama en fazla gezip/görmüş, en fazla sevmiş ve sevilmiş olmalı... ve bu hayatın üzerine bir bardak su içip öyle dalmalı son uykuya .... gy
Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.

Benjamın Franklin

Kaç Tık