Sabah Candan'ın Elbette albümüne takıldım yine.Sonbahar eşittir Candan-Elbette benim için, 75 yaşıma da gelsem herhalde aynı duyguları hisseder, 2000 yılı sonbaharını aynı duygularla birkez daha yaşarım.
Şöyle ki;Her insanın hayatında devrim dediği bir dönüm noktası mutlaka vardır, belki de bir değil birkaç tane...2000 yılı rakamsal olarak da ne kadar uygun, bir devrimi yaşamak için, işte benim için de öyle oldu. Küçük bir Karadeniz turuna çıkmıştık kız kardeşimle, ilk durağımız Bartın'dı ve sonra Amasra, Zonguldak, Saframbolu, Samsun....Bartın'da Elbette ile tanıştım. Sonra onunla birlikte Amasra'ya gittim. Amasra'da hayatım başkalaştı, ben başkalaştım, enerji düzeyim, boyutum, algılayışım herşey tepetaklak oldu. Hayatı sanki ilk kez orada solukladım, içime çektim.Neden orada ve o zamanda? Bilmiyorum, ama gerçekten başkalaştım.Henüz 23 yaşındaydım öyle bir başına iki kız şehir şehir gezecekmiş! Babam hayatta izin vermezdi ama ne olduysa oldu... ve bu gezi hayatımda bir devrin bitip yeni bir devrin başladığı milat oldu benim için...Beni başkalaştıran bir olay değildi aslında, bir kafa toplama, duygularını harmanlama, kendini tartma, sorgulama, sınama, karar verme ve tam anlamı ile enerji yüklenmeydi.Sanki ergenlik bitip genç kız olmuş, büyümüştüm, düşüncelerim olgunlaşmıştı bir anda.Amasra hala hatıramda; ben güneşlenirken, 1 km ötemde denizin üzerinde bir bulutun yağmur yağdırdığını gördüm... Güneşin ışıkları bedenimi ısıtırken, rüzgarın saçlarımı deli gibi karıştırdığı bir zamanda tenimin hafifçe ürpertmesini, incecik yağmur damlalarının yüzüme vurmasını yaşadım. Enerjim tavan yaparken, içimin cayır cayır hayata yandığını hissettim, acılara bulandığını, hüzün dolduğumu...neden mi, nedensiz... Sadece dedim ya hayatı en derininden mutlulukla yaşamak kadar hüzünlede doya doya yaşamak, canı yana yana nefes almak da insanlığa dahil değil mi....İşte tüm bunlar yaşanırken ruhumda bir yandan "elbette bazen çiçek açıp bazen solacağm, elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım...." arada "merak ediyorum ne yapacaksın benden sonraki hayatında.... yıllar geçtikçe sıradan mı olacaksın, yoksa yenilmeyip zamana sevdiğim gibi mi kalacaksın..." ve en acısı da;"Arada bir , bir yanim kaçsam diyor uzaga,Katsam diyor önüme canimi yorganimiArada bir bir yanim düssem diyor tuzagaGeçsem dünyanin derdini varsam cennetime diyorAma of öbür yanim var ya öbür yanimAmman öbür yanim cahil diger yarimKurtulmak kolay mi derdindenSiyrilmak kolay mi derdindenArada bir bir yanim yiksam diyor su dagiGörsem diyor ardini yarimi yarinimiArada bir bir yanim küstüm diyor o yanaSenden dost olur mu korkarsan kaybettin diyorArada bir bir yanim bosver diyor aciyaElbet diyor olacak derdi de dermani da"Hayatımda o güne kadar hiç bir yeri olmayan bir şehir Samsun ve tarih 27.09.2010. Samsun'a bu gezide hiç uğramayı düşünmüyordum aslında ama Zeyno'nun ısrarına dayanamayıp (ki zaten kader ağlarını örmeye çoktan başlamış:) 2 günde olsa oraya da gittim. Gittiğim gün MY ile tanıştık ve orada başladı herşey... Onun karşısında yediğim o acı biberin kendimi tutmaya çalışmama rağmen gözlerimden düşürdüğü o bir kaç damla göz yaşını, kafede otururken durupta benim kulağıma eğilerek "bekle geleceğim birazdan" deyipte kalkışını içimden "gerçekten gelirmi acaba" deyişimi, geri geldiğinde duyduğum o sevinci, cep numaramı ona vermiş olmak için çektiğim o uydurma "teşekkür" mesajını, onun o vakur tavrını asla unutamam. Samsun hayatımızdan bir daha hiç çıkmadı, çıkamadı...2000 yılında o enerji ile İstanbul'a döndüğümde işimi de değiştirdim, kader karşıma durduk yere yeni bir iş çıkarmıştı benim için kariyer değeri olan bir iş...Ve işte 2000 yılı, elbette CD'si, Bartın, Amasra, Samsun yolculuğu, yeni bir iş, yeni bir aşk, yeni bir ben...Dedim ya bu gezi benim hayatımın devrimi olmuştu.....Bu gezide öğrendiğim tam anlamıyla Secret, çekim, bumerang yasasıymış :) O enerjiyle tüm doğruları çekmişim kendime....Bir gün oğlum yada kızım anne ben Endonezya'ya gitmeye karar verdim derse asla önünde durmamam için Allah'ım yeterice güç verir umarım bana....
BİR YOLCU'YADur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak,Bir devrin battığı yerdir.Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,Bir vatan kalbinin attığı yerdir..Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,Gördüğün bu tümsek, Anadolu' nda,İstiklal uğrunda, namus yolunda,Can veren Mehmed' in yattığı yerdir..Bu tümsek, koparken büyük zelzele,Son vatan parçası geçerken ele,Mehmed' in düşmanı boğduğu sele,Mübarek kanını kattığı yerdir..Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etinYaptığı bu tümsek, amansız, çetin,Bir harbin sonunda, bütün milletin,Hürriyet zevkini tattığı yerdir...NECMETTİN HALİL ONAN
21.07.2010;
Tarih 12.07.2010
Evimiz İtfaiyeye yakın bir yrde ve sık sık kapımızın önünden itfaiye arabaları geçiyor ve Oğuz'da da onlar geçerken bir telaş ki...
Uzun zamandır konuşuyorduk bunun için, sonunda MY Ozoz'u itfaiyeye götürdü, bunlarda o günün hatıraları.
İtfaiyeciler onu araca bindirip biraz da kullanmasına müsade etmişler ama Oğuz'um korkmuş :)
Bakış Açımız
İnsan ömrü ne kısa, oysa ki ne kadar çok şey var hayatta yapılacak, yaşanacak. 24 saate bir 24 daha eklense ve 2 günü 1 gün gibi, sevdiğimiz her şeyi 2 kere daha fazla yada 2 kat daha uzun yaşasak keşke.
Diyeceksiniz ki o zaman acılarda 2 kat olacak. Diyeceğim ki olmasa... Hayal bu ya acılarda 2'ye tam bölünebilse ve 1 yarım olsa bize kalan...
Acılara etkisiz eleman muamlesi yapıp, mutlulukları hep 2 ile çarpmaya çalışmak, sorunlara eşit zaman verip fazla üzerinde durmamak lazım hayatta ki bize verilen sürede bu sınavın tüm sorunlarını çözüp geçer not alabilelim.
Gerçi geçer not alsakta sonuç ne ki sınıf geçmek mi iyi bir hayata terfi etmek mi. Yok öyle bir sıralama tek amaç bu sınavı en az yürek acısıyla tamamlamak....son bardak suyumuzu içmeden, yıllar devirmiş o gözleri kapatmadan geriye dönüp baktığında hafıza son kez, en az kalbi kırmış olmalı insan, en az günahı işlemiş ama en fazla gezip/görmüş, en fazla sevmiş ve sevilmiş olmalı... ve bu hayatın üzerine bir bardak su içip öyle dalmalı son uykuya .... gy
Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.
Benjamın Franklin