25 Aralık 2012

Spiritüelliğin İlkeleri - INDIGO DERGISI

1. Egoyu aşın.
2. Kişisel geçmişinizi silin (Etiketlerden Arının).
3. Az çoktur (Çoğu değil azı isteyin ve sadeliği ilke edinin).
4. Kendiniz için yaşayın (Ancak kendiniz için yaşarsanız, başkalarına faydanız dokunabilir.)
5. Kendinize güvenin (içinizdeki Tanrısallığın farkına varın).
6. Spiritüel kimliğinizin farkına varın (Kabul edin veya etmeyin ruhsal dünya ile her an iç içesiniz).
7. Ciddi bir öğrenci olun.
8. Metafizikçi olun (Dış dünyada var olan her şeyin iç dünyanızdan kaynaklandığını bilin).
9. Bağlı ve istekli olun.
10. Rahatsızlıkta rahat edin (en huzursuz anda bile huzuru yakalayın).
11. Eşsiz olun (başkalarına özenmeyin).
12. Çıtanızı yüksek tutun.
13. Bir enerji alanı olduğunuzu görün.
14. Bedeninizi güç aracı olarak kullanın.
15. Sadece olun (sessizliğin öneminin farkına varın).
16. Dünya’yı durdurun  (geçmişi ve geleceği bir kenara atın).
17. Sezgilerinizi dinleyin.
18. “Karşısında” değil “yanında” olun.
19. Sadece yapın.
20. Evinize taşının (evden kasıt benlik ve bedendir. Yaşlılığın bedeninizi ele geçirmesine izin vermeyin).
21. Küçük şeyleri sürekli yapın.
22. Bağışlayın ve özür dileyin.
23. Dünyayı Yıkın (Ruhsal dünyaya geçiş yapın).
24. Rüya zamanında yolculuk yapın (Rüyalara önem verin).
25. Kusursuz olun.
26. Kendi tutkunuzun peşinden gidin.
27. Toplu Düşünün.
28. Aydınlanma zamanıdır şimdi.
29. Akışına Bırakın.

her bir ilke okunduktan sonra bunu içselleştirmek için birkaç gün kendimize müddet vermeliyiz.

James Arthur Ray - “Spiritüellik Nedir? Nasıl Kullanılır?”

24 Aralık 2012

Oğuz için...




Günün en güzel olayı Oğuz'un okulunda pedagog Tülay Hoca ile randevumuz vardı Oğuz ile yaşadığımız bir iki  problemle ilgili.


Bazen şiddet ile davranış gösterme (sadece anne ve babaya) (pedagoğumuza göre öfke patlaması)  ve bazen tuvaletini yapmayı red etme/erteleme veya altına kaçırma.

Öğretmeninin ve Pedagogun değerlendirmesine göre Oğuz yaşına göre çok olgun ve özgüveni yüksek bir çocukmuş ve kendi oluşturduğu sınırları varmış.Arkadaşlarına ve öğretmenlerine karşı çok nazik ve olgun  davranışlar sergiliyormuş. Öğrentmeni sanki içine küçük bir adam kaçmış gibi davranıyor bazen, kimseyi üzmek istemiyor dedi. bize karşı gösterdiği öfke durumu sanırım bizim ona fazla kontrollü davranmamız ve sınırlarını aşmamızdan kaynaklanıyor olabilirmiş. Bir de mükemmelliyetçilik var. 
Bazen yapamadığı şeyler karşısında kendisine gelen yardım tekliflerini kabul etmemesi ve yapamaması sonucunda da öfke duyması. Mümkün olduğunca ılımlı yaklaşarak herşeyin tam istediğimiz gibi olamayacağını, hatalarımızın yanlışlıklarımızın olabileceğini kendine anlatmamız ve kabullenmesini sağlamamız gerekliymiş.

Biz normal hayatta farkındaydık ama Oğuz genelde okulda da arkadaşlarına karşı mesafeli davranıyormuş.
elbecerileri,sayılar, yazma gibi işlerde de başarılı olduğunu söylüyor öğretmeni.
gelelim tuvalet konusuna; okulda tuvaletini ertelemesi bana ve öğretmenine söylediğine göre utandığı için ve pedagog Tülay hanıma göre bu gayet normal mahremiyet duygusunun şimdiden gelişmiş olduğunu gösterir dedi. sadece kaçırma konusunda önce bir ürologdan kas gelişimi konusunda tetkik yaptırmamızı istedi, sonra psikolojikmi olduğuna bakacağız dedi.

bu konuşmalarda benim için en değerli olanı özgüveni gelişmiş olmasıydı. Var olan bir takım sorunlar aşılabilir diye düşünüyorum ama var olmamış özgüveni yvermeye geliştirmeye çalışmak sanırım daha zor olurdu. 
tabi asıl mühim olan bunu incitmeden kırmadan olduğu gibi koruyabilmek, geliştirebilmek.

Napıyoruz daha çok sohbet, daha çok paylaşım, olanları alttan almak, kavgaları hoş görmek, sabır göstermek tabi şımarıklığa dönüştürmeden, bazı şeyleri kaza olduğuna yormak, oluruna bırakmak bizim küçük adama fazla yüklenmemek....

Doğum Günü

24.12.2012

Doğum günüm.
2012 hızlı bir seneydi, benim hayatımda yaşadığım ve benim hayatımda bir şekilde bulunan insanların hayatlarında yaşadıklarını gözlemlediğim kadarı ile tam anlamıyla kaos bir yıldı. Değişimlerin, zorlukların yaşandığı bir sene oldu gibi.
Hayatta herkes bir şeylerin peşinde birşeylerin hevesinde, belki iyi yaşamanın yollarını arama, birşeyleri yetiştirmenin gündelik telaşı içinde ne yaptığının yada yapması gerektiğinin farkında bile olmadan sanal şeylerde mutluluğu bulma, iyi yaşıyor olmanın hakkını vermeye çalışma, kimi sevgi/aşk, kimi iyi bir iş, kimi bedava yaşama, kimi gezme tozma eğlenme, kimi yaptıklarının havasını atma....
Parasızsan fakirsen bunları düşünmek için zaten imkanların yok hep ekmek hep ekmek derdi...

belki durgun durağan bir yaşam kimseyi tatmin etmiyor, belki de kimse o yaşama ulaşamıyor, ulaşmayı bilmiyor. 
Heveslerimizin, gündelik hayatlarımızda önümüze birşekilde serilen şeylerin bize düşündürmesi istenilenlerin peşinde değirmen taşında buğday misali öğütüyoruz zamanı...

Sanırım hepimizin bir sınanma sırası ve sınanma şekli var taki o güne kadar koşuşturmacanın içinde zamanı öğütüyoruz, sınanma sırası bize geldiğinde allak bullak olan yaşamımız, belki duygularımız, belki üzüntülerimiz, depresyonlarımız, çaresizliklerimiz bizi sıradan yaşama doğru gidilmesi gereken bir yola sürüklüyor, bu bir şans mı acaba.
Başarı öykülerinin içinde dikkatedilirse hep bir sınanmışlık vardır, hep bir dibe vuruş , öyle yada böyle.
Anladığım öncesinde sınanmadan huzur yoluna giriş yok galiba...
Yaşım 35 yolun yarısı. belki kısmetse bir bu kadar daha yaşarım. Allah'a ve çizdiği kadere kalmış.
mühim olan her yeni günü yeni bir doğuş olarak görebilmek onun kıymetini bilebilmek. bende her doğan günümde hayatımın peşinden koştum koşturdum, kimi olanları oluruna bıraktım, kimini oldurmaya çalıştım, ben de sınandım, bende huzur buldum, ben de acı çektim, bende sevdim, sevildim,sevilmedim... 
Şimdi yaşımımın verdiği olgunluğumu (bilgelik anlamında değil yaşamımı idame ettirebilmek anlamında)  bu mücadeleme borçluyum.
 Atomu parçalamadım evet veya tuvalet kağıdı icat etmedim ama Allah'ın bana verdiği hayatı , yaşama şansını elimden geldiğince hakkını vererek, kendimi severek ve sevgimi herşeye vererek değerlendirmeye ödüllendirmeye çalıştım. Gülümsedim hep...

35'imde gerçek anlamda yaşadığım ve deneyimlediğim en önemli şeyler;
1- Hiç bir şeye (Allah'tan ve sana verilen yaşama hakkından başka)  fazla değer vermeyeceksin, sahiplenmeyeceksin.
Herşey bitici, herşeyin bir sonu, gidişi, bitişi, ölüşü var,sadece hakkını ver.
2- Ne geçmişte yaşa ne geleceği planla, sadece ve sadece elinden geldiğince, hakkını verek şimdi de yaşa. bu geçmişi unutturuyor, geleceği kendi kuruyor zaten.
kendini şimdi dışında bir yerde bulduğun an geri gel veya ileri git yani şimdiye dön.
3- Sev, gülümse ve ağla. İyi olabilir, kötü olabilir, yalan olabilir, gerçek olabilir, ne olursa olsun SEV, GÜLÜMSE ve AĞLA...


Daha çok var ama enleri sıralasam bunlar ilk üçe girerdi. 
 bu da böyle işte.... En kötü günümüz böyle olsun. Nice huzurlu senelere.

Bakış Açımız

İnsan ömrü ne kısa, oysa ki ne kadar çok şey var hayatta yapılacak, yaşanacak. 24 saate bir 24 daha eklense ve 2 günü 1 gün gibi, sevdiğimiz her şeyi 2 kere daha fazla yada 2 kat daha uzun yaşasak keşke.
Diyeceksiniz ki o zaman acılarda 2 kat olacak. Diyeceğim ki olmasa... Hayal bu ya acılarda 2'ye tam bölünebilse ve 1 yarım olsa bize kalan...
Acılara etkisiz eleman muamlesi yapıp, mutlulukları hep 2 ile çarpmaya çalışmak, sorunlara eşit zaman verip fazla üzerinde durmamak lazım hayatta ki bize verilen sürede bu sınavın tüm sorunlarını çözüp geçer not alabilelim.
Gerçi geçer not alsakta sonuç ne ki sınıf geçmek mi iyi bir hayata terfi etmek mi. Yok öyle bir sıralama tek amaç bu sınavı en az yürek acısıyla tamamlamak....son bardak suyumuzu içmeden, yıllar devirmiş o gözleri kapatmadan geriye dönüp baktığında hafıza son kez, en az kalbi kırmış olmalı insan, en az günahı işlemiş ama en fazla gezip/görmüş, en fazla sevmiş ve sevilmiş olmalı... ve bu hayatın üzerine bir bardak su içip öyle dalmalı son uykuya .... gy
Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.

Benjamın Franklin

Kaç Tık