Tebrizli Şems'i anlatan bu değerli kitap bana ; "Beni bende demen bende değilem bir ben vardır bende benden içeru" dedirtti resmen, hem dedirtti hem de hissettirdi.
Başka alemlere daldım, kendimden geçtim, herşey boş dedim kendi kendime.
Henüz kitabı yarıladım ama içinde yazılanlardan etkilenmemek mümkün değil. Biliyorum sonu hüzünlü biten bir kitap ancak o hüzünlü sona bile bu kadar cesurca ve şevkle razı gelen bu değerli insanın hayatını okurken o sonuca ulaşabilmek için bile bu kitabı bir önce bitirmeliyim dedirtiyor bana.
Ki mutsuz sonları hiç sevmem....
Süper bir söz;
Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın "Düzenim bozulur, hayatım altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nerden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
Bir tane daha;
Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz, Senden yepyeni ve taptaze bir "sen" zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
Saz ekibi hazır, bende solist. bu yaz hem çalcaz hem sölicez :)
Damarlarımda yine aşk var,
Gözlerim yine bir manalı
Başladı yine güneşli yağmurlar
Islandı umudumun saçları
Kırılan dallar gibiyim
Ben her bahar dirilirim
Gizli bir kaynaktı içim
Kendime bir yol bulurum
Ben her bahar aşık olurum
Rüzgar olur yağmur olurum
Filizlenir anılarda gururum
Taşar içimden ruhum
Gönlümde sönen ateşin
Küllerini savururum
Kalbimdeki acelenin
Peşinde ben kaybolurum.
Sezen Aksu şarkısı .
Kadıköy'de çiçek satan çingenelere elini veren kolunu kaptırıyor resmen. 6 Tl den başlayan pazarlığımız 3 TL'de son buldu ve bu 6 demet nergis elimde kaldı :) Biraz zoraki oldu ama missss gibi kokuttular odamı, içimi...
Kapalı bir havaya bakan camımın önünde nergisleri görünce içim daha bir cıvıl cıvıl oluyor... Neyseki zorlu bir Mart ayı kaldı kıştan sadece sonrası bahar, aşk mevsimi, çoğalma mevsimi, coşma mevsimi....cemreler yavaş yavaş düşüyorlar....
Elizabeth Gilbert'ın aynı adlı kitabından sinemaya uyarlanan filmde, New York'lu Liz'in iyi bir evliliği ve iyi bir işi vardır ama bunalıma girer ve bir anda herşeyi terk eder, kendini ve hayatını sorgulamaya başlar... bence orta yaş sendromuna giriyor....
Önce boşanır, evini ve herşeyini kaybeder, içinde bulunan o koca boşluğu doldurmak için kendini yollara vurur. Yıllardır aç dolaştığını düşündüğü için İtalya'ya yemek yemeğe gider :) orada 6 ay yaşadıktan sonra, dua etmek ve meditasyon yapıp özüne dönmek, hataları için kendini affetmek, için hindistan'a ve bozulan sevgi balansına ayar vermek için de Bali'ye gider...
Tüm bunlar aslında en başında bir kahin tarafından kendisine zaten söylenmiştir. Çok feminen bir film, yani gayet güzel kız kıza gidilir. MY sadece ye kısmına dayanabildi kendisi oradan direkt uyu kısmına geçti. Nerede kalmıştık, feminen bir film ama bence kopuk, tahminimce kitapta daha ayrıntılı işlenen kısımlar doğal olarak filmde atlanmış ve bazı kısımlarda kopmalar olmuş. Yani MY'nin bile ilk sorduğu filmin başında neden boşandı ki! Hakkatten neden boşandığı evet işlenmemiş sonradan yapılıyor açıklaması ama bir kopukluk vardı işte filmde. Bir kere iç ses çok az konuşuyor, yani Liz'in duyguları tam işlenmemiş, ağlıyor ama o hüznü veremiyor, mutlu ama o heyecanı veremiyor. Bir sürü bilge insan var ama bilgece söylenen işlenen çok az şey var.
Yani konusu, anafikri çekilen yerler, kişiler çok doğru film hakikaten güzel ancak ben daha çok içime işlemesini isterdim, biraz daha fazla çıkarımda bulunmak....
Bir kaçı şöyle mesela;
Değişim her zaman olacaktır, zaman içerisinde değişmeyen hiç bir şey yoktur.
Hayatımızı değiştirmek istiyorsak değişimi önce kendi içimizde başlatmalıyız.
İnsan duyguları ile savaşmamalı, seviyorsa sevmeli, karşılıksız da olsa sevmeli ama terk de edebilmeli, bağlı olduğu şeyleri, sevdiklerini...cesurca terk edebilmeli kimi zaman...
Birde affedemediklerimiz var tabi, affedemediğimiz insanlar, affedemediğimiz yapılanlar, affedemediğimiz hatalarımız, yanlışlarımız, buna kesinlikle eminim insan geçmişindekileri affettiği zaman bir adım daha ileriye gidebiliyor hayatında ve bazen gerçekten bazı şeyleri hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor, ilerleyebilmek için.
Her ne kadar sıkıcı olduğu yorumları çok kulağıma gelsede kitabı da okunmalı bence. eminim kitabı filmden daha doludur. ama şurası kesinki filmden sonra insanın içinde bir şeyler oluyor, bir güçlenme, bir enerji oluyor, kendinde birşeyler yapmak istiyor insan.
Ben gitmeyi severim.
İşte benim içimde neye mi dokundu bu film gitme güdüsüne, gezme farklı yerler tanıma, farklı tatlar bulma, özgürlük .... Yedinmi zevkine vara vara yiyecek ve yemekten zevk alacaksın, en iyi anında şükür etmeyi en kötüsünde ise sabır dilemeyi bileceksin Allah'tan ve en önemlisi de yaradılan herşeyi yaradandan ötürü mutlaka seveceksin, tabii ki önce kendini seveceksin.
Ama kesinlikle izlemeye değer bir film....
Bakış Açımız
İnsan ömrü ne kısa, oysa ki ne kadar çok şey var hayatta yapılacak, yaşanacak. 24 saate bir 24 daha eklense ve 2 günü 1 gün gibi, sevdiğimiz her şeyi 2 kere daha fazla yada 2 kat daha uzun yaşasak keşke.
Diyeceksiniz ki o zaman acılarda 2 kat olacak. Diyeceğim ki olmasa... Hayal bu ya acılarda 2'ye tam bölünebilse ve 1 yarım olsa bize kalan...
Acılara etkisiz eleman muamlesi yapıp, mutlulukları hep 2 ile çarpmaya çalışmak, sorunlara eşit zaman verip fazla üzerinde durmamak lazım hayatta ki bize verilen sürede bu sınavın tüm sorunlarını çözüp geçer not alabilelim.
Gerçi geçer not alsakta sonuç ne ki sınıf geçmek mi iyi bir hayata terfi etmek mi. Yok öyle bir sıralama tek amaç bu sınavı en az yürek acısıyla tamamlamak....son bardak suyumuzu içmeden, yıllar devirmiş o gözleri kapatmadan geriye dönüp baktığında hafıza son kez, en az kalbi kırmış olmalı insan, en az günahı işlemiş ama en fazla gezip/görmüş, en fazla sevmiş ve sevilmiş olmalı... ve bu hayatın üzerine bir bardak su içip öyle dalmalı son uykuya .... gy
Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.
Benjamın Franklin