Başka Bir değeri var bende Eminönü'nün. Mısır Çarşısı'nın, Galata Körüsü'nün, Kulesinin, Yeni Cami'nin, güvercinlerin, Marputçular Çarşısı'nın, boncukların, balık ekmeğin....
Say say bitmez.
Buraları gezdiğimde hep eski zamanların kokusunu duyar, ruhuna bürünürüm...
Güneşli günlerde, insanların koşuşturdukları, kadınların evinin önünü süpürdüğü, balkondan çamaşır sarkıttığı, mis gibi çiçek kokularının yayıldığı, belki bir yoğurtçunun çıngırağını salladığı, belki faytonlardan gelen at nalı seslerinin yankılanığı o eski ama büyülü olan İstanbul sokakları gelir, insanların yaşamı gelir gözümün önüne...
Bir de yağmurda çamura saplanan pabuçlarım :)
Gündüzleri nayloncuların, hallaççıların, şerbetçilerin, macuncuların, sucuların, boyacıların, seyyar satıcıların naralarını, gece ise bekçilerin düdüklerini, salepçilerin seslerini , komşuların kahkaha dolu kapı önü veya bir demlik çay eşliğindeki bahçe sohbetlerini hatırlıyorum.
Köşedeki pastaneden alınan tek top dondurmalar, mahalle bakkalından alınan fruko, çamlıca gazozlar vardı sace...
Ne kadar da yaşlanmışım diye hayıflanmıyorum, ne mutluyum ki o günleri ucundan da olsa yakalamışım çünkü çocukluğumun en güzel günleri hep o eski sokaklarda, o eski köşkte, o eski köşklerin olduğu bahçelerde geçti.
Belki devamı da gelir.....