Tam 10 saat süren sıkıcı İstanbul - Seul -G.KORE yolculuğum boyunca okuduğum ve hayran kaldığım Serdar Özkan'ın Kayıp Gül'ü içerisinde aklımda kalan ve yerleşen eden şu paragraf oldu;
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
O gün, Diana için sıradan bir alışveriş günü olmustu aslında. Mağazadayken, önce yeni bir gömleğe ihtiyac duyup duymadığını düşünmüş, ardından, zaten yeteri kadar alışveriş yaptıgı konusunda kendini ikna etmeye çalışmış, ama sonunda bir mavi gömleğe daha kavuşmuştu.
Gömleğini annesine gösterirken, üstündeki 1100 dolarlık etiketi ondan gizlememişti.
Annesi şöyle bir etiketine baktıktan sonra kızına sormustu:
‘Dünkü gazetede Paris’te düzenlenen müzayedenin haberini okudun mu, Diana?’
‘Yoo, neden sordun anneciğim?’
‘Descartes’in yeleği 125.000 dolara alıcı bulmuş da...’
‘Yaaa! İyiki gitmemişiz. Sen satın almazdın benim de içimde kalırdı. Hem bak, benim gömleğim kesin onun yeleğinden daha şıktır.’
‘Tam tamına 125.000 dolar, Diana.’
‘Haa tamaam, şimdi anladım. Sen bana, 1100 doların böyle bir gömlek için az bile oldugunu söylemeye çalışıyorsun, değil mi annişkom?’
Annesinin böyle düşünmedğini adı gibi biliyordu ama, işi şirinliğe vurup, bir an önce yeni gömleğini gönül rahatlığıyla diğerlerinin yanına asmak istiyordu.
‘Bir konuda haklısın yavrum. Senin gömleğin Descartes’ın yeleğinden çok daha şık. Descartes’in yeleği, ne ipek, ne de kaşmir... Ne Donna Karan, ne de Prada... Hatta bir mağazaya götürsen, beş dolar bile etmez.’
‘Eeee o kadar da olsun anne, fiyat gayet makul, o yeleği Descartes giymiş sonuçta.’
‘Doğru. Descartes gibi insanlar, giydikleri kumaş parçalarına değer kazandırıyorlar. Bir de tam tersini düşünsene.’
‘Ne gibi?’
‘Kumaş parçalarının insanlara değer kazandırdığını.’
Diana bir an başını öne eğmiş ve annesinin yeri geldiğinde, kendine has yöntemlerle kızına hissettirmeye çalıştığı şeyi düşünmüştü:
Kendini özel hissetmek için ihtiyacın olan tek şey, kendinsin.,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,