3 Ekim 2011

SABRIMIZIN SINIRLARI NASILDA ZORLANIYOR

3 yaş bitmek üzere ve ben son zamanlarda sık sık bir çocuk büyütmek ve o çocukla büyümek ne kadar da zor diyorum kendi kendime. Kimileri diyecek ki sanki tek sen büyütüyorsun çocuk, kimileri 3'er 5'er büyütüyor ya onlara ne demeli!
Ama taş yerinde ağırdır derler ya...herkesin kendine has bir yaşam sitili, yaşam zorluğu, yaşam şekli... adı her neyse herkesin yaşadığı kendine özgü bir hayatı var.

benim ki bana zor :)
Kendimi hep çok sabırlı olarak tanıtırdım kendime, çevreme...gerçekten de sabırlıyımdır. ancak çocuğum olduktan sonra bazı şeylere tahammül edemediğim zamanlarda, oradan kaçıp kurtulmak istediğimde ya ben sabırsızmıymışım neyim dedim kendi kendime...

Oğuz 2'leri yaşarken ve neredeyse 3 yaşını bitiriyorken aslında fark ettim ki sabırlı dediğim halim gerçekmiş ve bir de üstüne Oğuz ile enine boyuna dip köşe terbiye edilmiş ve hala da ediliyor.

Başka şartlarda olsa veya başka bir şey çoktan kaçıp kurtulmuştum; mesela kötü bir iş veya kötü bir ev veya kötü bir semt....
Ama çocuğunuz işin içinde olunca "yeter ya" dediğiniz nokta da bile "yeter de ne demek, yok öyle bir şey aynen devam" demek zorunda kalıyorsunuz. İşte bu sabır :) ama tabi işin içinde aşk ve sevgi de var onlar olmasa zaten sabır nedir ki :)

akşamki sohbetimizde yakaladığın tuzak kelimesini "-tuzakmı?" diyerek bölmen, "-tuzak ne demek oğuz", soruma "-kurmak demek", diye cevap vermen "-tuzak neden kurulur?" dediğimde "-fareleri yakalamak için" demen... ne denebilir buna... Öğreniyor olman ve bunu seninle bu ufak sahnelerle/diyaloglarla yaşıyor olmak çok ama çok keyifli. Yine insanlık için küçük ama yavrusunun nasılda büyüdüğünü gören/düşünen bir çift ebeveyn için kocaman bir adım .....
evlat sevgisi elbette ki tarif edilemez, hiç bir şeye benzetilemez, hiçbir şey ile değiştirilemez. İşte bu; insanı bu meşakkatli, emek gerektiren, zor yolda ayakta tutan ve herşeye rağmen devam ettiren.
Bir çok şeyi yapmana müsade etmemize rağmen sen hala sınırları zorlamaya inat ediyorsun, herşeyi ben yapıcam diyen ve akabinde ağlamaya başlayan senle işi senle inatlaşmaya getirmeden çözmeye çalışmak acaip kaotik bir şey, donup kalmakla bir karar verip adım atmak arasında nasıl da bocalıyor insan. Düşün düşün oyala, başka bir şeye yönlendir ama o kadar inatsın ki neye yönlenirsen yönlen o takıldığın şeyi unutmak bilmiyorsun.
ben de gidecektim, gitmesin, ben açacaktım, ben kapatacaktım, açmasın, kapamasın, gelmesin,gitsin, gelsin, oynayalımmı, gitmeeeee, tutma,tut, bırak, bırakma....
sonu gelmek bilmeyen inatlaşmalar...
Şimdilik sabır, sabır, kızma, sakin ol bir yolunu bul bunlar da geçecek modunda gidiyor hayat.
Biliyorum işin ucunda biraz da çalışan anne ve babaya duyulan özlem var, hatta çoğunun nedeni bu ancak...
Biliyorum ihtiyacın olan şey oyun oynamak, koşmak, kirlenmek, gülmek, düşmek, kalkmak, ağlamak ve bu ihtiyaçlarını tam olarak yerine getiremediğimiz için çok kızıyorum kendimize, faaliyet yapmak, defter boyamak, kağıt kesmek, iyi giyinmek, her çeşit oyuncağının olması yetmiyor işte, daha doğru dürüst bir kreş bulamadım, bulmayı bırak gidip varolanlarla konuşamadım bile...

İnancım var, elbet su akacak, yolunu bulacak. Rahat eşyasız bir ev lazım bize, park lazım, bir bahçe, bir oyun evi, iyi bir kreş...

Senin için birşeyler yapmak lazım, hayatını doldurma vaktin çoktan geldi....

Bakış Açımız

İnsan ömrü ne kısa, oysa ki ne kadar çok şey var hayatta yapılacak, yaşanacak. 24 saate bir 24 daha eklense ve 2 günü 1 gün gibi, sevdiğimiz her şeyi 2 kere daha fazla yada 2 kat daha uzun yaşasak keşke.
Diyeceksiniz ki o zaman acılarda 2 kat olacak. Diyeceğim ki olmasa... Hayal bu ya acılarda 2'ye tam bölünebilse ve 1 yarım olsa bize kalan...
Acılara etkisiz eleman muamlesi yapıp, mutlulukları hep 2 ile çarpmaya çalışmak, sorunlara eşit zaman verip fazla üzerinde durmamak lazım hayatta ki bize verilen sürede bu sınavın tüm sorunlarını çözüp geçer not alabilelim.
Gerçi geçer not alsakta sonuç ne ki sınıf geçmek mi iyi bir hayata terfi etmek mi. Yok öyle bir sıralama tek amaç bu sınavı en az yürek acısıyla tamamlamak....son bardak suyumuzu içmeden, yıllar devirmiş o gözleri kapatmadan geriye dönüp baktığında hafıza son kez, en az kalbi kırmış olmalı insan, en az günahı işlemiş ama en fazla gezip/görmüş, en fazla sevmiş ve sevilmiş olmalı... ve bu hayatın üzerine bir bardak su içip öyle dalmalı son uykuya .... gy
Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.

Benjamın Franklin

Kaç Tık