6 Şubat 2010

Oğuz alışveriş sepetinde

4 Şubat 2010

Oğuz parkta



3 Şubat 2010

Yorgunum, yargunsun, yorgun

Herşeyle uğraşmak veya uğraşmaya çalışmak ne kadar doğru.
Bazen kafamda resmen bilgi birikimi yerine bilgi kirliliği varmış gibi hissediyorum. Kafam o kadar dolu ki ve ben onu o kadar çok değişik şeyle doldurmaya çalışıyorum ki.....
Bir kere şu an baş düşmanım unutkanlığım, onunla sanki aramızda ve bir beyin içinde; vücuttaki mikrop ve antikor ilişkisi var resmen. Benim güzelim fil hafızam gitti oldu balık hafızası hemde hamsi :)

Bazen geceleri sessizlikte oturup gözlerimi kapatıp bir kaç dakika hiç bir şey düşünmemeye çalışarak kendime terapi yapıyorum. O an farkediyorum ki düşünmemeye çalışırken bile bir sürü şey geçiyor aklımdan, gözlerim kıpır kıpır sanki bir şey seyrediyormuşum gibi :)

Nedir çağımızdaki bu beyin yorgunluğu hastalığı? Gerçi benim şüphelendiğim bir takım şeyler var buna sebep olan bilgisayar, cep telefonu, aktif şehir yaşamı, bitmeyen trafik çilesi sürekli tüm bunlara maruz kaldığım için ve içimdeki bitmek tükenmek bilmeyen herşeye yetişme çabası günün sonunda beni yeldeğirmenlerle savaşmış don kişot gibi yorgun düşürüyor.... SONUÇ; yorgunum, yargunsun, yorgun, yorgunuz, yorgunsunuz, yorgunlar....

İstanbul'da kar - Bölüm 2



Sabahın körü Saat : 07:00 Bağdat Caddesi

1 Şubat 2010

Her çocuğun saç fırçası ile şarkı söylediği bir hikayesi vardır...

Radyasyon....

Hepimizin hayatının bir parçası olmuş, hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştıran ve daha eğlenceli ve kimimiz için daha çekilebilir hale dönüştürdüğünü düşündüğümüz elektronik cihazlar aynı zamanda bildiğimiz ama sürekli kulak arkası edip yoksaydığımız (olası) ciddi zararları var bizlere, evlatlarımıza, çevremize, doğaya....

Olası diyorum çünkü bir çok elektronik cihazın (bilgisayar, mobil telefonlar, mikrodalga fırınlar...) tam olarak ispatlanmış bir zararı yok henüz, böyle bir vak-a da yok, ancak düşük düzeyde düşük frekans alanlarına maruz kalmanın sağlık problemlerine yol açabileceği şu an araştırılan ve çok tartışılan bir konu...

Benim de çok dikkat ettiğim söylenemez ama en azından önlem için duyduğum veya okuduğum bir şeyleri mantık çerçevesinde uygulamaya çalışırım herzaman.

Gazi Üniversitesi Noniyonizan Radyasyondan Korunma Merkezi'nin karşıma çıkan bir yazısı; ELEKTROMANYETİK RADYASYONDAN KORUNMAK İÇİN
PRATİK ÖNERİLER


Bu yazıya ek olarak bir de uzun zaman önce bir şekilde öğrendiğim araştırdığım ama bir sonuca ulaşamadığım, çünkü sadece bir varsayımdan ibaret olduğu, üzerinde yapılmış hiçbir bilimsel araştırmanın bulunmadığı "Kaktüs radyasyonu emiyor" iddiası var. Nasrettin Hoca gibi ya tutarsa dedim ve evimde çiçeği yılda 1 veya 2 defa açan ve muhteşem görünen kaktüsümden oluşan yavruları çoğaltarak hem etrafa serpiştirdim, hemde ofisteki masama koydum. Yakında arkadaşlara da dağıtacağım. Gerçi galiba her kaktüs olmuyormuş ama hangisinin olduğu da bilinmiyor.... Ama zaten masada duran bir çiçekten ne zarar gelir ki.. İyi de oldu. Kafamı kızdıran da olmaz bu sayede dikenleri çok fena :)

Geçenlerde eve wireless aldık, evde bir çocuk varken pekte doğru değil ama :(
bağlantı yapmaya çalıştığımızda hani çevrede bilgisayarınızın kapsadığı bütun cihazları sıralar ya siz seçebilirsiniz, inanamadık kapsama alanında en az 20 tane bağlantı vardı yani hadi biz kendimizinkinden koruduk çocuğumuzu ve kendimizi almayarak, kısıtlı kullanarak ama ya çevredekilerden.....

Arkadaşlar her nekadar onun dalgası farklı onun radyasyonla bir ilgisi yok desede,
teknik olarak detaya inip incelemeden bilemedim ki ne olacak sonumuz!!!!

DİP NOT: Resimde görünen kaktüs benim ofis kaktüsüm, ajanda da hala yazmaya kıyamadığım 2010 ECE ajandam.

Bakış Açımız

İnsan ömrü ne kısa, oysa ki ne kadar çok şey var hayatta yapılacak, yaşanacak. 24 saate bir 24 daha eklense ve 2 günü 1 gün gibi, sevdiğimiz her şeyi 2 kere daha fazla yada 2 kat daha uzun yaşasak keşke.
Diyeceksiniz ki o zaman acılarda 2 kat olacak. Diyeceğim ki olmasa... Hayal bu ya acılarda 2'ye tam bölünebilse ve 1 yarım olsa bize kalan...
Acılara etkisiz eleman muamlesi yapıp, mutlulukları hep 2 ile çarpmaya çalışmak, sorunlara eşit zaman verip fazla üzerinde durmamak lazım hayatta ki bize verilen sürede bu sınavın tüm sorunlarını çözüp geçer not alabilelim.
Gerçi geçer not alsakta sonuç ne ki sınıf geçmek mi iyi bir hayata terfi etmek mi. Yok öyle bir sıralama tek amaç bu sınavı en az yürek acısıyla tamamlamak....son bardak suyumuzu içmeden, yıllar devirmiş o gözleri kapatmadan geriye dönüp baktığında hafıza son kez, en az kalbi kırmış olmalı insan, en az günahı işlemiş ama en fazla gezip/görmüş, en fazla sevmiş ve sevilmiş olmalı... ve bu hayatın üzerine bir bardak su içip öyle dalmalı son uykuya .... gy
Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.

Benjamın Franklin

Kaç Tık