23 Ocak 2010

Fasulye aktarma aktivitesi


Cumartesi babamız açıköğretim lisesi sınavlarında görevliydi, bizde yoğun kar yağışı sebebi ile dışarı çıkmadık, tam olarak kar tutmadığı için çıkıp kartopu oynamayı çok istediysekte sulu ve buzlu olması sebebi ile bir anlamı yoktu. Evde yaptığımız kuru fasulye aktarma aktivitesi başlangıçta iyiydi ama sonradan Oğuz azcık işin suyunu çıkardı, etrafa fasulyeleri dağıtmaya başlayınca ve bir kaseye bir ağzıma diye beni kandırmaya çalışınca dedim bu aktivitenin sonudur :)

20 Ocak 2010

Artık kaşık tutabilme yetisine sahip olduğuna göre kendi kendine de yemek yemeye başlayabilir dedik ve bir kaç zamandır, kendi yemeğini kendi yemesi konusunda çalışmalara başladık, bu onlardan bir tanesi, geçenlerde bir tavuk budunu vikingler gibi "haydi yallah hop hop hop" diyerek kendi kendine elleri ile yedi küçük vicky'miz . Şimdi de yoğurt yeme şekli hem onun çok hoşuna gitti , hemde bizim. Sonrada suratının ne halde olduğunu farketmeden benim kamera ile resim çekmeme bakıyordu. Tabi o suratının kendi kendine sildiğini düşündüğü yani silinmiş hali....

17 Ocak 2010

Yaşadıklarımdan ŞİMDİ öğrendiğim bir şey var!

yıl 98 felan; bir şiirle tanışıyorum, günlüğümün en baba sayfasına bu şiiri mıhlıyorum, tabi kalbime de ve felsefem oluyor, üzerinden tam 10 yıl geçiyor, hayatımın üzerinden niceler geçiyor, o günlüğüm bitiyor, kalp aynı kalp, şiir aynı yerinde, felsefe aynı felsefe biraz yoruldum ama hayatı hala aynı coşkuyla seviyorum be....
O zaman henüz yaşadıklarımdan öğrendiğimde pek fazla bir şey yokmuş, şimdi yaşadıklarımdan öğrendiğimle fark ediyorum bunu :)
Ergenlik işte, sanki tüm dünya senin omuzlarındaymış gibi olur o yıllarda....

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol Behramoğlu

3. hafta Oyun Grubu buluşması

3. buluşmamız bizim evde gerçekleşti. Hala bebişler birbirini ilk zamanlarda biraz yadırgıyor.
Oğuz uykusundan itfaiye sirenleri ile uyanınca azıcık asabiydi, birden Ece'yi karşısında görünce pek hoşlanmadı, pek nazik bir hoşgeldin olmadı Ece içinde.
Ece'de öğle uykusunu uyuyamamıştı bu yüzden onunda keyfi pek yerinde değildi. İlerleyen dakikalarda uykuya daldı biraz da kendine geldi.
Melis önceki gün adına verilen doğumgünü partisi sebebi ile biraz yorgun düşmüş ve öğle uykusunu azıcık uzatmış, o sebeple geç geldi ama her zamanki gibi çok cool bir vaziyette idi..
Berrasu, uykusunu almış ve en şık haliyle, neşe ile geldi evimize.....
Yemekler yendi önce, ilk oyunumuz kutu kutu pense oldu, Berrasu bu oyunu bi türlü bitirmek istemedi, devam da devam.... Oğuz ve Ece dönmekten sıkılıp sürüden ayrıldılar. Melis'se bayıldı, daha yürüyememesine rağmen, yan yan gayet başarılı bir performans gösterdi...

Sonrasında büyük bir masaörtüsü altona topladık kuzuları, kalkıp inen örtü ve hafif rüzgarı onları çok neşelendirdi ....
Ve aşağıda kaseden kaseye maşa ile kesme şeker aktarma aktivitesi, henüz maşa tutamayan bu kuzular için ilginç oldu her nekadar başaramasalarda ....
Oğuzun yaptığı bir şey beni çok güldürdü. Hepsi eliyle veya maşa ile aktviteyi yapmaya çalışırken Oğuz maşa ile bir kaseden diğerine aktarıyormuş gibi boş maşayı taşıyordu, çok güldüm...

Ve favori beraber koltuk resmimiz; Oylamalarda en beğenilen resim seçildi :)))

Bakış Açımız

İnsan ömrü ne kısa, oysa ki ne kadar çok şey var hayatta yapılacak, yaşanacak. 24 saate bir 24 daha eklense ve 2 günü 1 gün gibi, sevdiğimiz her şeyi 2 kere daha fazla yada 2 kat daha uzun yaşasak keşke.
Diyeceksiniz ki o zaman acılarda 2 kat olacak. Diyeceğim ki olmasa... Hayal bu ya acılarda 2'ye tam bölünebilse ve 1 yarım olsa bize kalan...
Acılara etkisiz eleman muamlesi yapıp, mutlulukları hep 2 ile çarpmaya çalışmak, sorunlara eşit zaman verip fazla üzerinde durmamak lazım hayatta ki bize verilen sürede bu sınavın tüm sorunlarını çözüp geçer not alabilelim.
Gerçi geçer not alsakta sonuç ne ki sınıf geçmek mi iyi bir hayata terfi etmek mi. Yok öyle bir sıralama tek amaç bu sınavı en az yürek acısıyla tamamlamak....son bardak suyumuzu içmeden, yıllar devirmiş o gözleri kapatmadan geriye dönüp baktığında hafıza son kez, en az kalbi kırmış olmalı insan, en az günahı işlemiş ama en fazla gezip/görmüş, en fazla sevmiş ve sevilmiş olmalı... ve bu hayatın üzerine bir bardak su içip öyle dalmalı son uykuya .... gy
Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.

Benjamın Franklin

Kaç Tık