8 Mart 2009

Hoşgeldin bahar şa la la ...

Bahar gezmelerimiz başladı. Güneş biraz yüzünü göstermiştiki biz de hemen giyip eşofmanlarımızı attık kendimizi sahildeki parka. Öyle de güzel peysaj yapmışlarki. Keşke İstanbul'un heryerinde böyle bakımlı ve geniş parklar yeşillikler olsa. Bu arada kafamız bir çok meseleye öyle takıldı ki, biz çocuğumuz olmadan önce de bu durumlara çok takılırdık lakin, çocuğumuz olduktan ve bebek arabalı yürüyüşlerimizden ve gezmelerimizden sonra daha da sinirlenir imrenir olduk bazı şeylere.
1- YOLLAR, DİKKATSİZ İNSANLAR, KURALSIZLIK YADA BOŞVERMİŞLİK YADA SAYGISIZLIK... adı her neyse bunun.
Yollarımızın ve kaldırımlarımızın bebek arabası kullananlar yada tekerlekli sandalye kullananlar yada görmeyenler yada benzer sebepleri olanlar için ne kadar da bozuk olduğunu, bazı yerlerinse belediye tarafından yapılmış olmasına rağmen kullanım için ne kadarda düzensiz ve yanlışlıklar içerisinde yapılmış olduğunu, insanların, özellikle şoförlerin bebek arabalılara karşı ne kadar da dikkatsiz ve umursamaz olduğunu fark ettik ve özellikle de birebir yaşadık.

2- Çocuğumuzu da alıp temiz hava çekelim içimize dediğimizde, yakın çevremizde şöyle uzun yürüyüşler yapabileceğimiz ne kadar da az park var bunu farkettik. Bazı yerlerde evet tamam sağolsunlar yapmışlar ama, sadece birkaç oyun alanından ibaret, çok az yeşillendirme var yada çimlendirme... Adım attığımız her yer bina bina bina...
Şöyle yeşil, ormanlık temiz hava alabileceğimiz bir yer düşündüğümüzde sadece bir kaç seçeneğimizin olduğunu onlara gitmek içinse en az 1 saat yol kat etmek zorunda olduğumuzu ve bu 1 saatte de trafikten ne derece bunalacağımızı düşündüğümüzde.... Daha bu güzel bahar gününü değerlendirmeden vaz bile geçebilirdik ki aklımıza esintili de olsa sahile inmek geldi :)

Ve keşke dedik, keşke çocuğumuz, çocuklarımız için, sakatlarımız için, biz stres atmaya ihtiyacı olan yetişkinler için daha iyi şartlar olsa....

0 yorum:

Bakış Açımız

İnsan ömrü ne kısa, oysa ki ne kadar çok şey var hayatta yapılacak, yaşanacak. 24 saate bir 24 daha eklense ve 2 günü 1 gün gibi, sevdiğimiz her şeyi 2 kere daha fazla yada 2 kat daha uzun yaşasak keşke.
Diyeceksiniz ki o zaman acılarda 2 kat olacak. Diyeceğim ki olmasa... Hayal bu ya acılarda 2'ye tam bölünebilse ve 1 yarım olsa bize kalan...
Acılara etkisiz eleman muamlesi yapıp, mutlulukları hep 2 ile çarpmaya çalışmak, sorunlara eşit zaman verip fazla üzerinde durmamak lazım hayatta ki bize verilen sürede bu sınavın tüm sorunlarını çözüp geçer not alabilelim.
Gerçi geçer not alsakta sonuç ne ki sınıf geçmek mi iyi bir hayata terfi etmek mi. Yok öyle bir sıralama tek amaç bu sınavı en az yürek acısıyla tamamlamak....son bardak suyumuzu içmeden, yıllar devirmiş o gözleri kapatmadan geriye dönüp baktığında hafıza son kez, en az kalbi kırmış olmalı insan, en az günahı işlemiş ama en fazla gezip/görmüş, en fazla sevmiş ve sevilmiş olmalı... ve bu hayatın üzerine bir bardak su içip öyle dalmalı son uykuya .... gy
Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.

Benjamın Franklin

Kaç Tık